Rölâtivite Teorisinin 100. Yıldönümü Münâsebetiyle:
XX. Yüzyılın En Büyük Teorik Fizikçisi
ALBERT EİNSTEİN
(1879-1955)
* * *
"İnsanlık târihinde en olağanüstü araştırma ve keşif yüzyılını harekete geçiren bu adam ilmî muhayyele gücünü ve dehâyı temsil etmektedir. Aynı derecede önemli olan onun bunu, ilmin: aslı açısından ne kadar beşerî, kullanımı açısından ne kadar bilge ve amaçları açısından da ne kadar ahlâkî olduğunu belirtecek bir şekilde yapmış olduğudur. Her ne kadar Einstein'ın Teorik Fizik'deki eseri kaçınılmaz bir biçimde Atom Çağı'nın doğuşu ile ilgilendirilmiş ise de o, daha 1930'lar gibi erken bir dönemde zamanının kaba kuvvetlerinin aleyhinde konuşmak cesâretini göstermiştir. O, entelektüel zekâ ve vâsî bir yaratıcılığın, sulhun sebat-kârâne bir şekilde peşinde koşmaya adanmış beşerî değerler ile cem' edildiği özel bir kahramanlık kavramının mücessem timsâlidir.
Neil L. Rudenstein
Harvard Üniversitesi Rektörü
Şöhretten Önceki Yıllar
Amerikan Time dergisininin 1999 yılında yaptığı anket sonucu XX. Yüzyılın Adamıolarak ilân etmiş olduğu Albert Einstein 14 Mart 1879 târihinde Almanya'da Ulm şehrinde Hermann ve Pauline Einstein'ın ilk çocuğu olarak doğmuştur.1 Babası kardeşi ile birlikte küçük bir elektrik fabrikası sâhibiydi. Üç yaşına kadar konuşma zorluğu çekmiş olan çocuğa altı yaşından i'tibâren yedi yıl boyunca keman dersleri aldırılmıştır. Keman, Einstein'ın vefâtına kadar yanından ayırmadığı ve en meşhur olduğu zamanlarda bile gerek dost gerekse ilim adamları arasındaki toplantılarda, teklif vâkı' olduğunda, hiç nazlanmadan tevâzu ve şevkle çalacağı bir enstrüman olacaktır.
1886 yılında Münih'de lâik bir okula kaydettirilen Einstein, daha sonraları ebeveyninin dinî uygulamalarla pek alâkaları olmadığını söylemişse de, Musevîlik hakkındaki ilk temel dinî bilgileri gene de evde annesinden öğrenmiştir. Einstein'ın ilme karşı ilgisi 5 yaşındayken eline geçen bir pusula ile başlamıştır. Ama onun merâkını asıl tahrîk eden, evlerinin müdâvimi olan kendisinden 12 yaş büyük Tıb Fakültesi öğrencisi Max Talmud'un tavsiyesiyle 1889 yılından i'tibâren okuduğu vülgarize ilim kitapları ile bu arada Buchner'in Kraft und Stoff (Kuvvet ve Madde) ve Kant'ın Kritik der reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi) kitapları olmuş; Max Talmud ile bu konulardaki fikir teatileri ve tartışmaları 1894 yılına kadar sürmüştür. Bu dönem onda fiziksel âlemi tanımaya ve sırlarını elde etmeye yönelik büyük bir merak ve şevkin geliştiği bir dönem olmuştur. Bunun ilk sonucu onun 1895'de Belçika'daki dayısı Caesar Koch'a gönderdiği Magnetik Bir Alanda Esîr'in Durumunun İncelenmesi Hakkında başlıklı bir denemesidir.
Einstein İsviçre'de Aarau Kantonu Lisesi'nin bitirme imtihânlarında Târih, Cebir, Geometri, Tasarı Geometri ve Fizik derslerinden 6 üzerinden 6; Almanca, İtalyanca, Kimya, Tabîat Bilgisi derslerinden 5; Coğrafya, Resim ve Teknik Resim derslerinden de 4 alarak 1896 yılında Zürih'deki Eidgenösische Technische Hochscule'ye2 (ETH) imtihânsız girmeyi başarmıştır. Bu yüksek okulda kendisine liselerde hocalık yapmasına imkân veren bir dala kaydolmuştu. ETH'da, daha sonraları Genel Rölâtivite Teorisi'ni kurarken Tansör Analizi konusunda kendisine yardımcı olacak olan Marcel Grossmann3 (1878-1936), Michele Angelo Besso4 (1873-1955) ve kezâ 1903 yılında evlenip 1919 yılında boşanacağı, 2 erkek ve bir de kız çocuğunun annesi olacak olan sırp asıllı matematikçi Mileva Maric5 (1875-1948) ile de dostluk kurmuştur.
Einstein ETH'dan 1900 yılında mezun olurken Fonksiyonlar Teorisi'nden 6 üzerinden 5,5; Teorik Fizik'den, Uygulamalı Fizik'den ve Astronomi'den 5 ve diploma çalışmasından da 4,5 almış; buna rağmen ETH'ya asistan olmak için yapmış olduğu başvuru reddedilmiştir.
1901 yılında İsviçre vatandaşlığına geçen Einstein düztabanlığı ve ayaklarındaki varisleri dolayısıyla askerlik görevinden muaf tutulmuştur. Bir yıl çeşitli lâboratuvarlarda ve liselerde iş arayıp kısa süreli işlerle idâre ettikten sonra 1902 yılında, 1909 yılına kadar çeşitli kademelerinde çalışacağı, Berne'deki Bröve Dairesi'nde sürekli bir iş bulmaya muvaffak olmuştur.
"Annus Mirabilis"
Einstein'ın hayatında 1905 yılı annus mirabilis (hârika yıl) diye anılan önemli bir dönüm noktasıdır. Bu yıl Einstein, Annalen der Physik'de6, her biri Fizik'de çığır açan dört makale yayınlamıştır.
Bunlardan Über die von der molekularkinetischen Theorie der Wärme geforderte Bewegung von in ruhenden Flüssigkeiten suspendierten Teilchen (Durağan akışkanlar içinde süspansiyon hâlindeki küçük tâneciklerin, ısının moleküler kinetik teorisinin gerektirdiği hareketleri hakkında) başlıklı makalesinde7 Brown Hareketi'nin teorik bir açıklamasını takdîm etmiştir.
Über einen die Erzeugung und Verwandlung des Lichtes betreffenden heuristischen Ge-sichtspunkt (Işığın üretimi ve dönüşümüne ilişkin höristik bir görüş açısı) başlığı altında yayınlamış olduğu makalede8 Einstein, Planck'ın kuvantum fikrini Fotoelektrik Olayı'na uygulamış; ışığın, E = hn Planck bağıntısını gerçekleyen Işık Kuvantumuadını verdiği (sonraları Foton denilecek olan) ışık tâneciklerinden oluştuğunu kabûl ederek bunların elektronlar ile çarpışmalarını incelemiş; ve kinetik enerjileri, metale bağlı elektronların bağ enerjilerinden üstün olduğu takdirde bu tâneciklerin, Klâsik Mekanik kanûnlarına göre, elektronları metalden koparacaklarını göz önünde tutarak bu olayın o zamana kadar yapılamamış olan açıklamasını vermiştir. Aynı yıl rus fizikçisi Abram Fyodo-rowich Joffe bu teorinin deney ve gözlemlere uygun olduğunu göstermiştir. Bu makale daha sonra Foton Teorisi adı altında tanınacak olan makalesidir. Elektromagnetik radyasyonların tâneciksel yapısı hakkında iknâ edici deneysel kanıt ise fotonların elektronlarla esnek çarpışmasını tesbit etmiş olan Arthur Holly Compton (1892-1962) tarafından 1922 yılında elde edilmiştir.
Zur Elektrodynamik bewegter Körper (Hareket hâlindeki cisimlerin elektrodinamiği) Einstein'ın Özel Rölâtivite Teorisi hakkındaki ilk makalesidir.9 Bu teorinin ortaya çıkmasını tahrîk eden sebepler hakkında biraz bilgi vermek gereklidir.
1866 yılında James Clark Maxwell (1831-1879) elektrik ve magne-tik alanları zarif bir matematik formalizm içinde birleştirerek târihteki ilk Birleşik Alan Teorisi'ni kurmuştu. Böylece elde edilmiş olan elektro-magnetik alan özel fiziksel şartlar altında kendisini magnetik ya da elektrik alan olarak izhâr ediyordu. Teori, bu elektromagnetik alanın uzaya ışık hızına eşit bir hızla "dalgasal" bir şekilde yayıldığını haber vermiş ve bu durum Herz'in (1803-1888) deneyleriyle de tahkîk edilmişti.
O zamana kadar dalgasal bir hareketin vuku bulmasının ancak bu titreşimlere yataklık edecek maddî bir ortamın varlığı ile mümkün olduğu ilmen sâbitti. Maxwell de elektromagnetik titreşimlerin uzayda yayılmasına dayanak olacak olan ve adına Esîr (Ether) denilen bir ortamın var olması gerektiğine hükmetmişti. Bu farazî ortamın tüm Evren'i, maddenin içindeki atom-altı boşluklar da dâhil olmak üzere, kaplayıp doldurduğuna inanılmaktaydı.
İşte bu durumda, 1878 yılında Michelson'un (1852-1931) aklına Dünyâ'nın, mutlak uzayı oluşturmakta olduğuna inanılan Esîr'e nazaran mutlak hızını ölçmek fikri geldi. Bu ölçüm sonucunun, en azından, Dünyâ'nın Güneş'in etrâfındaki dolanma hızına eşit olması bekleniyordu. Michelson'un geliştirmiş olduğu İnterferometre ile yapılan bu ölçümler, 1878 yılından 1920 yılına kadar kaç defa ve kaç kişi tarafından tekrarlanırsa tekrarlansınlar, Dünyâ'nın Esîr'e nazaran hızını hep sıfır olarak vermişlerdir. Bu sonuca göre Dünyâ, bu ölçümlere ve Güneş'in etrâfında ortalama 29 km/saat gibi bir hızla yol almasına rağmen, Esîr içinde sükûnette bulunmaktaydı(?!). Bu çelişkili durum Fizik'te büyük bir krize yol açtı ve bu kriz Einstein'ın Özel Rölâtivite Teorisi'ni kurduğu 1905 yılına kadar sürdü.
Einstein, meseleye daha serinkanlı ve objektif bir biçimde bakıldığında, Michelson deneyinin ve ölçümlerinin aslında iki önemli ilkeye işâret etmekte olduklarına dikkati çekti: 1) Esîr diye bir ortam yoktur; ve bunun sonucu olarak da 2) yapılan bu ölçümler, ışığın kaynağının zâtî hareketinden bağımsız olarak, uzayda her yönde sâbit hızla (izotrop) yayıldığının kanıtıdır.
Bundan sonra Einstein, Eylemsizlik (Atâlet) Sistemleri denilen yâni biribirlerine nazaran sâbit bir v hızıyla düzgün, doğrusal öteleme hareketi yapan referans sistemleri'nde Fizik Kanûnları'nın şekillerini korumalarının, yâni söz konusu referans sistemlerinde invaryant (değişmeden) kalmalarının şartını araştırdı. Özel Rölâtivite İlkesi (ya da eski deyimiyle Mahdût İzâfiyet Umdesi) Fizik Kanûnlarının eylemsizlik sistemlerindeki bu eşdeğerlilik durumu özetlemektedir: Biribirlerine nazaran düzgün doğrusal hareket icrâ eden referans sistemlerinde fizik kanûnları (elektromagnetizma ve mekanik kanûnları) invaryanttır.
Aslında bu bir programdır. Bu programı gerçekleştirebilmek için Einstein önce ışık hızının her referans sisteminde sâbit kalması şartı altında Maxwell'in elektromagnetik alan denklemlerinin şekillerinin invaryant kalması için fiziksel büyüklüklerin nasıl değişmeleri gerektiğini araştırdı. Bu, onu Lorentz Dönüşüm Denklemleri'ne götürdü. Bu denklemler v hızının c ışık hızına nazaran ihmâl edilecek küçüklükte olması hâlinde Klâsik Mekaniğin Galile Dönüşüm Denklemleri'ne indirgeniyorlardı. Lorentz Dönüşüm Denklemleri'nin Mekanik Kanûnları'na uygulanması ise bir cismin kütlesinin kendisine bağlı referans sisteminde değil fakat ölçümün yapıldığı referans sisteminde hızı ile artacağını, saatin ölçtüğü bir "zaman aralığı"nın ise bu saatin kendisine bağlı referans sisteminde değil fakat ölçümün yapıldığı referans sisteminde gene hızı ile büyüyeceğini; buna karşılık bir uzunluğun kendisine bağlı referans sisteminde değil fakat ölçümün yapıldığı referans sisteminde kısalacağını gösterdi. Bu olaylarda v hızı c ışık hızına nisbetle ne kadar büyükse gözlenen etkinin de daha büyük olacağını göstermişti.
Lorentz Dönüşümleri çerçevesinde Fizik Kanûnları'nın invaryant kalması bütün eylemsizlik sistemlerindeki gözlemcilerin belirli olayları bir referans sisteminden diğerine değişmeyen kanûnlar aracılığıyla yorumlamalarına yol açmaktadır ki bu da farklı gözlemciler arasında Fiziksel Objektiflik kavramının korunmuş olması demektir.
Bu görüş açısından objektiflik fiziksel olayların ya da gözlemlerim değişmezliği değil fakat fizik kanûnlarının değişmezliği ile eşanlamlı olmaktadır. Bir tren istasyonunda aşağı düşmekte olan bir cismin yörüngesinin istasyondaki bir gözlemciye göre bir "doğru" olmasına mukabil o sırada sâbit bir hızla istasyonun önünden geçmekte olan bir trende bulunan başka bir gözlemciye göre bu cismin yörüngesi bir "parabol" olacaktır. Düşen cismin bir diferansiyel denklem aracılığıyla ifâde edilen hareket kanûnu her iki gözlemci için de aynı olduğu sürece yörüngeler arasındaki bu zâhirî farklar bu anlamdaki objektiflik kavramı bakımından önemli değildir. Einstein'ın Rölâtivite Teorisi'nin ithâl ettiği bu tarz bir objektiflik kavramı Tabîat hakkındaki bütün birbiçimlik iddialarını duygusal idrâk alanından çıkarmakta Tabîat'ın birbiçimliğini fizik kânûnlarının formel invaryant ifâdeleri çerçevesinde tesis ve ifâde etmektedir.
Einstein'ın aynı yıl aynı dergide yayınlamış olduğu Ist die Trägheit eines Körpers von seinem Energieinhalt abhängig? (Bir cismin eylemsizliği onun enerji muhtevâsına bağlı mıdır?) başlıklı inceleme m kütleli her cisme bir Emc2 sükûnet enerjisinin tekabül ettiğini göstermiştir.10
Akademik Ortama Giriş
Einstein 1907 Haziranı'nda Berne Üniversitesi'ne Privat-Dozent (Eylemsiz Doçent) olmak üzere başvurmuşsa da, başvurusu Habilitationsschrift (bir çeşit Doçentlik Tezi) ihtivâ etmediği için, reddedilmiştir. Şubat 1908'deki başvurusuna bir Habilitationsschrift eklemiş olduğundan bu başvurusu kabûl edilmiş, ve sonunda Privat-Dozentolmuştur. 1909 yılında Bern'deki Bröve Bürosundan ayrılan Einstein Zürih Üniversitesine yılda 4500 FS ücretle Yardımcı Profesör olarak atanmıştır. Bu arada Cenevre Üniversitesi kendisine Doctor Honoris Causa (Şeref Doktoru) pâyesi vermiştir.11
1911 yılında İmparator François Joseph'in imzâladığı bir kararnâmeyle Prag'daki Karl-Ferdinand Üniversitesi'ne Ordinaryüs Profesör olarak atanan Einstein, aldığı bir dâvet üzerine, bir yıl sonra ETH'ya profesör olmuştur. 1913 yılı ilkbaharında Zürih'de Einstein'ı ziyâret eden Planck ve Nersnt Einstein'a Berlin Üniversitesi'ne ders vermek yükümlülüğü olmaksızın bir profesör kadrosu, Prusya İlimler Akademisi'nde bir araştırıcı kadrosu ve (müstakbel) Kaiser Wilhelm Enstitüsü'nde de bir direktör kadrosu teklif etmişler. Aynı yıl içinde Prusya İlimler Akademisi'ne seçilen Einstein kendisine yapılmış olan teklifleri kabûl ederek Berlin'e yerleşmiştir.
1916 yılında Alman Fizik Derneği'nin Planck'dan boşalmış olan başkanlığına getirilen Einstein 1917 yılı ilkbaharında midesindeki ülserden epeyi ızdırab çekip bir de sarılık olduktan sonra aynı yılın sonbaharında Kaiser Wilhelm Enstitüsü direktörlüğüne getirilmiştir. 1920 yılına kadar süren bu rahatsızlıkları esnâsında ona kuzini Elsa12 (1876-1936) bakmıştır. Einstein ile Elsa 1919 yılında evlenecekler ve bu evlilik Elsa'nın vefâtına kadar huzur ve muhabbetle devâm edecektir.
Yoğun İlmî Faaliyet
Yılları: 1906-1924
1907 yılında Einstein Plancksche Theorie der Strahlung und die Theorie der spezifi-schen Wärme (Planck'ın ışıma teorisi ve özgül ısılar teorisi) başlıklı makâlesiyle13 katı cismin özgül ısısının sıcaklığa bağlı olarak değişmesi meselesine yeni palazlanmaya başlayan Kuvantum Teorisi'ni uygulayarak bunun deneyle uyuşan teorik açıklamasını elde etmeyi başardı. Bunun ve fotoelektrik olayının gene "kuvantum" fikriyle açıklanabilmesi Kuvantum Teorisi'nin fizikçilerin nezdinde bu hâliyle îtimad edilebilir ve geçerli bir teori olduğu kanaatini tesis etti. Einstein'ın katı cisimlerin özgül ısıları hakkında yayınlamış olduğu bu makale, aynı zamanda, bütün Fizik literatüründe Katı Hâlin Kuvantik Teorisi hakkında yazılmış olan ilk makaledir.
Aynı yıl Eintein meşhûr "Gedankenexperiment"lerinden (zihnî de-neylerinden) birini analiz ederek "Hayatımın en hayrlı fikri" diye tanımladığı Eşdeğerlik İlkesi'ni keşfetmiştir. Eşdeğerlik İlkesi eylemsizlik alanları ile gravitasyon alanlarının arasında bir eşdeğerlik olduğunu ifâde etmektedir. Bu ilkeye dayanarak Einstein: 1) büyük kütleli gök cisimlerinden yayılan ışığın doğal olarak bir Doppler kaymasına uğranası ve kezâ 2) bu kabil bir gök cisminin gravitasyon alanını kat eden bir ışığın düz bir doğru üzerinde değil de doğrudan saparak bir eğri üzerinde yoluna devam etmesi gerektiğini göstermiştir.
1910 yılında kritik opalesans hakkında yayınladığı bir incelemesi onun klâsik istatistiksel fizik hakkındaki son büyük eseri olmuştur.
1911 yılı Einstein'ın bir tam Güneş tutulmasında ışığın söz konusu sapmasının deneysel olarak tesbit edilebileceğini idrâk ettiği bir yıldır. Klâsik Kuvantum Teorisi'nden hareket ederek yapmış olduğu hesaplara göre, Güneşi teğet olarak geçerek bir yıldızdan bize erişen ışığın Güneş'in gravitasyon alanı tarafından 0,83 yay sâniyesi14 kadar bir sapmaya uğraması gerekmektedir.
Hermann Minkowski (1864-1909) Özel Rölâtivite'yi 4-boyutlu bir Öklitimsi geometri aracılığıyla yeni baştan formüle eden, onu geometrileştiren, onu geometrik bir şive (jargon) ile zenginleştiren zâttır. Min-kowski tam anlamıyla Öklitsel olmayan bu geometride bilinen 3 boyuttan başka, t ile zaman değişkenini göstererek ile gösterilen bir sanal zaman boyutu ithâl etmek sûretiyle zarif bir uzay-zaman formalizmi ihdâs etmiş ama Teorik Fizik'te böylece fizikî sezginin bir mikdar perdelenmesine ve matematiksel formalizmin ise ön plâna çıkmasına sebeb olmuş, yol açmıştır.
Einstein ise Özel Rölâtivite eğer genelleştirilecekse bunun mutlaka Minkowski'nin açmış olduğu yoldan mümkün olacağını kısa zamanda idrâk etmiş ve gerek, artık ETH'da Matematik Profesörü olan, Marcel Grossmann gerekse Michele Angelo Besso ile birlikte çalışıp müzâkere ederek bu amaca erişmeğe çalışmıştır. Marcel Grossmann Einstein'ı Tansör Analizi'ne ve, buradan hareketle de, Riemann Geometrisi'ne âşinâ kılmış olan kimsedir.
Özel Rölâtivite İlkesi, biribirine nazaran düzgün doğrusal hareket hâlinde bulunan referans sistemlerinde fizik kanûnlarının invaryant olmalarını taleb ediyordu. Einstein 1912 yılında i'tibâren bu ilkeyi, biribirine nazaran ivmeli hareket eden referans sistemlerinde de fizik kanûnlarının invaryant olmalarını sağlayacak şekilde genelleştirmenin yollarını aramaya başlamıştı. Bu iddialı program ancak dört yıl sonra kemâle ermiş olacaktı.
Einstein, tesis etmeyi plânladığı Genel Rölâtivite Teorisi hakkındaki tasarısının ilk taslağını Entwurf einer Verallegemeinerten Relativitätstheorie und einer Theorie der Gravitation (Genelleştirilmiş bir rölâtivite teorisi ile bir gravitasyon teorisinin taslağı) başlıklı makalesiyle15 1913 yılında açıkladı. Bu makalede gravitasyon, ilk defa, metrik tansör aracılığıyla açıklanmaktaydı. Teori, Einstein'ın 1916 târihli Grundlagen der allgemeinen Relativitätstheorie (Genel rölâtivite teorisinin temelleri) başlıklı makâlesiyle16 nihaî şeklini aldı. Bu makale Genel Rölâtivite Teorisi'ni sistematik bir biçimde takdîm eden ilk açıklamaydı. Aynı yılın Aralık ayında ise Einstein daha sonra birçok dile çevrilecek olan en meşhûr eserini: Über spezielle und allgemeine Relativitätstheorie (Özel ve Genel Rölâtivite Teorisi Hakkında) başlıklı kitabını da tamamladı.
Bu teoride kullanılan ve bütün fizik olaylarının içinde vuku buldukları kabûl edilen 4-boyutlu Riemann uzayına özge geometri dilinin ortaya koyduğu en önemli özellik bu uzayın eğriliğinin cisimler tarafından belirlenmekte olduğuyorumudur. Daha avâmî (popüler) bir deyimle bu teoriye göre cisimler bulundukları yerin civârında uzayın yapısını değiştirmekte ve uzaya bir eğrilik vermektedirler.
1916 yılında teorinin yayınlanmasından birkaç ay sonra Karl Schwarzscild17 (1873-1916) Genel Rölâtivite Teorisinin alan denklemlerinin sâbit ve büyük kütleli bir gök cismi ile bunun etrafında dolanan bir gezegen için bir çözümünü buldu.18
Genel Rölâtivite Teorisinin ilk adımdaki en büyük başarısı, Merkür gezegeninin elips şeklindeki yörüngesi üzerinde Güneş'e en yakın noktası demek olan perihel noktası'nın 100 yılda 43,2" kadarlık bir rotasyon hareketi yapmasının söz konusu bu Schwarzschild Çözümü'ne göre teorik açıklamasını sağlamış olmasıydı. Bu fark daha önceki gözlemler sonucu tesbit edilmiş fakat Newton'un (1642-1727) Gravitasyon Teorisi çerçevesi içinde tatmin edici bir açıklamaya kavuşturulamamıştı. Merkür'ün yörüngesi üzerinde bozucu bir etki yapan Güneş ile Merkür arasında bulunduğu kabûl edilen farazî bir gezegen varsayımı da gerçekçi çıkmamış; öyle bir gezegen aslâ gözlenememişti. Oysa gözlemler sonucu tesbit edilmiş bu 43,2" lik değer Schwarzschild Çözümü'nün Güneş ve Merkür ikilisine uygulanmasıyla hesaplanan teorik değer ile aynıydı.
Bundan üç yıl sonra 29 Mayıs 1919 târihinde vuku bulan bir tam Güneş tutulması Einstein'ın Genel Rölâtivite Teorisi'nin bir yıldızın Güneşi yalayarak gelen ışığının Güneş'in gravitasyon alanı tarafından saptırılmasının ölçülmesine imkân tanıdı. Biri Afrika'da Gine'nin batısında Atlas Okyanusu'ndaki Principe Adası'nda Arthur Stanley Ed-dington'un (1882-1944) diğeri ise Kuzey Brezilya'da Andrew Claude de la Cherois Crommelin'in (1865-1939) başkanlığındaki iki ekip önce gök küresi üzerinde Güneşin tam tutulmasının vuku bulacağı bölgedeki yıldızların resmini çekmişler; daha sonra da tam Güneş tutulması esnâsında aynı bölgenin resmini çekip her ikisindeki aynı yıldızların görüntülerini karşılaştırmışlar. Bu karşılaştırmada her iki fotograf plâğında yıldızların yerlerinin değişmiş olduğunu müşâhede etmişler. Fotoğraf plâkları üzerinden yapılan ölçümler bir yıldızın Güneşi yalayarak gelen ışığının Genel Rölâtivite Teorisinin öngörmüş olduğu 1,75" kadar sapmış olduğunu tesbit etmişlerdir. Bu isâbet bütün ilim âlemini fevkalâde etkilemiş ve bu yüzden Einstein'ın şöhreti de bir anda Dünyâ'yı kaplamıştır.
6 Kasım 1919 târihinde Royal Society ile Royal Astronomical So-ciety 29 Mayıs'da vuku bulmuş olan tam Güneş tutulmasının, Genel Rölâtivite Teorisi'nin bir gök cisminin yanından geçen ışığın bunun gravitasyon alanı tarafından bir sapmaya uğratılacağına dâir öngörüsünü nitel ve nicel açılardan tahkîk etmiş olduğunu resmen açıklamışlardır.
Genel Rölâtivite Teorisi, teorik olarak, gök cisimlerinin spektrumlarında gravitasyon kökenli bir kızıla kayma öngörmektedir. Hesaplar Güneş'den yayılan 5000 Å kadar19 bir dalgaboyuna sâhip bir ışına ancak 0,01 Å kadarlık bir gravitasyon kökenli kızıla kaymanın mevcûd olduğunu göstermektedir ki bunu harcıâlem spektroskopik yöntemler aracılığıyla ortaya çıkarmak mümkün değildir. Ancak 1963 de Mössbauer Olayı'na dayanan çok hassas bir teknik uygulamak sûretiyle Pound ve Rebka gravitasyon kökenli kızıla kayma olayını Arz'ın gravitasyon alanı kadar zayıf bir gravitasyon alanında dahî göstermeyi ve teorinin bu hâl için öngördüğü teorik değeri % 1 lik bir izâfî hatâ ile tahkîk etmeyi başarmışlardır.20
1918 yılında matematikçi ve teorik fizikçi Hermann Weyl (1885-1955) âyâr simetrisi'nden (gauge simmetry) yararlanarak gravitasyon alanı ile elektromagnetik alanı birleştiren, matematik açısından zarif bir birleşik alan teorisi ileri sürmüş ve başlangıçta bu teori Einstein tarafından Genel Rölâtivite Teorisi'nin bir başka tahkîki olarak görülmüş ise de kısa bir süre sonra bunun yalnızca matematiksel bir yanı olduğu fizik açısından başarılı olmadığı anlaşılmıştır. Hermann Weyl hayatının sonuna doğru biraz da ironik bir tarzda: "Benim gayretim hep Gerçek ile Güzel'i birleştirmek yönünde oldu. Ama birini öbürüne tercih etmek durumunda kaldığımda ben genellikle hep Güzel'i seçtim" demiştir.
Bununla beraber Weyl'in bu teşebbüsü Einstein'ı tahrîk etmiş ve 1922 yılında kendisinin Birleşmiş Alan Teorisi konusunda ilk makalesi yayınlanmıştır. Einstein'ın bu teşebbüsü de, bundan sonrakiler de ve en nihâyet 1949 yılında yayınladığı son teşebbüsü de bu konuda maalesef başarılı olamamışlardır.
Einstein'a fotoelektrik olayı aydınlatan çalışmasından dolayı 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü verildi. Ödül töreni esnâsında kendisi Japonya'da bulunduğundan ödülünü Berlin'e döndüğünde İsveç'in Almanya elçisinden aldı.
Einstein'ın son büyük eseri ise 1924 yılında bugün Bose-Einstein İstatistiği diye bilinen ve termik dengedeki enerji hâlleri üzerinden biri-birlerinden farkedilmeyen özdeş tâneciklerin istatistiksel dağılımınının tesbitidir. Einstein bu târihten vefâtına kadar geçen süre zarfında artık Teorik Fizik konusunda başarılı, kalıcı başka bir eser vermiş değildir.
Filozof Einstein
İlmi temellerinden i'tibâren anlamak isteyen bir karaktere sâhib olan Einstein artık Teorik Fizik'de eski başarılarıyla kıyaslanabilecek yeni bir şeyler yapamayacağını idrâk edince ilmin epistemolojik sınırlarını derinliğine kavramak, ve özellikle de Kuvantum Teorisi'nin Niels Bohr'un etrâfında toplanan Kopenhag Ekolü'nün ihdâs ettiği efsâneleri izâle etmek konularında büyük çaba sarf etmiştir. Hayatının bu döneminde Einstein: bir taraftan derin analizler yapan, Fizik'teki irrasyonel akımlara karşı çıkan bir epistemolog diğer taraftan da haksız olaylara, dayatmacı politikalara karşı sesini cesâretle yükselten ve bunların çilesini çeken bilge bir düşünür ve aksiyon adamı niteliğinde karşımıza çıkmaktadır.
Kuvantum Mekaniği'nin mâhiyeti hakkında Einstein ile Bohr arasında zuhur eden görüş ayrılığının sebeb olduğu münâkaşa 1927 yılından 1950'lere kadar sürmüş ve taraflar biribirlerini iknâ edememişlerdir. Bohr, Heisenberg, Born, Pauli ve Jordan'ın kuvantik olayların ihtimâliyetini tâyin eden Schrödinger Dalga Denklemi'ni ve bunun çözümlerini yorumlama biçimlerini Einstein hep tenkid etmiştir.
Einstein, "Kopenhag Ekolü Yorumu" denen bu yorumun: 1) bir fizik sisteminin eksiksiz bir tasviri olabileceğini asla kabûl etmemiş, ve 2) olayların kendilerine izâfe edilen bir sebeb olmaksızın vuku bulduklarına da asla inanmamıştır.
Einstein, Podolski ve Rosen ile birlikte Kopenhag Ekolü'nün yorumunun yol açtığı çelişkilere işâret eden bir makale21 yayınlamış; bunu Bohm'un (1917-1992) bu makaleyi te'yid eden makaleleri izlemiştir. Kopenhag Ekolü'nün epistemolojisini reddeden, Kuvantum Mekaniği'ni determinist bir biçimde yorumlamak isteyen fizikçilerin topluluğuna Paris Ekolü denilmektedir.
Din alanında da Einstein kendisini herhangi bir dinin üyesi addetmemiş, fakat buna rağmen ömrü boyunca Baruch Spinoza'nın (1632-1677) miztisizminden etkilenmiş mistik bir zât olarak kalmıştır. Bu konuda kendisi hakkındaki şu tesbiti ilgi çekicidir: "Benim dinim, kendisini, kırılgan ve âciz zihinlerimizin algılayabildiği küçük ayrıntılarda izhâr eden sonsuz sınırsız Yüce Rûh karşındaki mütevâzî bir hayranlıkdan ibârettir".
Epistemoloji konusunda da her ne kadar:
"İdrâk edenden bağımsız bir dış âleme îmân bütün Tabîat İlimleri'nin temelidir. Bununla beraber, yalnız hislerle idrâk bu dış âlemden dolaylı bir şekilde bilgi sağlamakta olduğundan biz Fiziksel Realite'yi ancak tartışmalı (dis-kürsif) yollardan kavrayabiliriz. Bunun sonucu olarak da Fiziksel Realite hakkındaki bilgilerimiz asla nihaî bilgiler olamaz"
şeklindeki açıklamasına rağmen asla agnostik olmamış: "Âlem hakkındaki en anlaşılmaz şey onun anlaşılabilir olmasıdır" şeklinde ifâde etmiş olduğu bir aforizmasında da yansıttığı gibi dâimâ gerçekçi bir realizm taraftarı olarak kalmıştır.
Politik Aksiyon Adamı
Olarak Albert Einstein
Dünyâ sulhunun gitgide bozulması karakter i'tibâriyle sulh ve sükûn taraftarı (pasifist) olan Einstein'ı tedirgin etmiş; Almanya'da 1920 senelerinden başlayarak Nazizm ve buna paralel olarak gelişen yahudi karşıtı hareketlerden de aşırı endîşe duymaya başlamıştır. Temmuz 1922'de yakın dostu ve kendisi gibi yahudi asıllı olan Alman Dışişleri Bakanı Walter Rathenau'ın sağcı militanlar tarafından katli onu fazlasıyla üzmüş ve tedirgin etmişti. Yahudiler ve özellikle de İsrail'de bir yahudi devletini kurma hazırlıkları yapan sionistler Einstein'ı bu ideallerine ısındırmak için onu destekliyorlar ve bütün Dünyâ'da yalnızca ilim alanında değil fakat politik alanda da sözü dinlenen bir lider olması yönünde plânlı bir strateji izliyorlardı. Bu münâsebetle Einstein, muhtemelen sionistlerin maddî yardımlarıyla pekçok ülkeyi dolaşıp konferanslar vermeğe, devlet adamlarıyla tanışıp dostluk kurmağa, kendisine verilen şeref pâyeleri ve ödülleri kabûl etmeğe başladı. Bu politik amaçlı geziler 1921 yılında, Kudüs'de bir ibrânî üniversitesi kurulması için yardım toplamak amacıyla İsrâil'in müstakbel devlet başkanı Chaim Weizmann'ın ricâsı üzerine çıkmış olduğu A.B.D.ni ziyâret, cumhurbaşkanı Harding tarafından kabûl edilmesi ve yahudiler tarafından desteklenen üniversitelerden aldığı şeref pâyeleri ve madalyalarla başladı. Aynı yıl Japonya'yı da ziyâret ett. Avrupa'ya dönerken Filistin'de 10 gün kaldı; kendisine Tel-Aviv'in fahrî hemşehriliği verildi. Buradan İspanya'ya geçerek Berlin'e oradan döndü. Bunu 1925 yılında Güney Amerika seyâhati izledi. Bu arada zorunlu askerlik görevine karşı bir manifestoyu da imzâladı. Aynı yıl Kudüs İbrânî Üniversitesi'nin yönetim kuruluna seçildi. 1930'da ikinci kez A.B.D.ni ve hemen sonra da Küba'yı ziyâret etti. Aralık 1931'de A.B.D.ni üçüncü defa ziyâret etti; 5 ayı California Institute of Technology'de geçirdi. 1932'de yarı-zamanlı çalışmak üzere amerikan yahudilerinin kurup kontrol ettikleri Priceton Üniversitesi ile bir kontrat imzâladı. Buna göre yılın 7 ayını Berlin'de diğer 5 ayını da Princeton'da geçirecekti.
Einstein ve Elsa 10 Aralık 1932'de tekrar A.B.D.ne hareket ettiler. Bu seyâhat artık bir daha Almanya'ya geri dönmeyecekleri son seyâhat olacaktı. Nitekim 30 Ocak 1933 târihinde Almanya'da Naziler iktidara gelmiş ve üç ay sonra da Einstein'ın Berlin'deki evi Almanya Komünist Partisi'nin silâhlarının saklandığı iddiasıyla yapılan bir aramada tâ-rümar edilmişti.
Einstein ile eşi A.B.D.nden Avrupa'ya döndüklerinde geçici olarak Belçikada bir müddet ikamet ettiler. Orada onlara Elsa'nın ilk kocasından olan kızları Ilse ile Margot, Einstein'ın sekreteri Helen Dukas ile Einstein'ın yardımcısı Walther Mayer iltihâk ettiler. Bu arada Il-se'nin Berlin'de kalan kocası Rudolf Kayser de Einstein'ın evrâk ve kitaplarını toplayarak Fransa Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla bunları Belçika'da Einstein'a ulaştırmayı başardı. 9 Eylûl 1933'de Einstein İngiltere'ye geçti ve 17 Ekim'de de amerikan vizesi hâmili olarak Einstein, Elsa, Helen Dukas ve Walther Mayer A.B.D.nde Princeton Üniversitesi'ne İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde (Institute for Advanced Studies) kendilerine tahsis edilmiş olan lojmana vâsıl oldular. Ilse ile Margot Avrupa'da kalmışlardı. Bir yıl sonra Ilse Paris'de vefât edecekti.
1935 yılında Einstein Bermuda'ya kısa bir ziyâret yaptıktan sonra A.B.D. vatandaşlığına geçmek üzere müracaat etti. 1936 yılında eşi Elsa'nın ve dostu Marcel Grossmann'ın birkaç ay arayla vefâtı Einstein'ı çok sarstı. 1939'da Maja ağabeyinin yanına Princeton'a geldi.
Aynı yıl Leo Szilard ve Eugen Wigner Almanya'da Lise Meitner'in uranyum atomunun nötronların etkisi altında bölündüğünü (Fisyon Olayı) keşfetmiş olduğunu ve bu keşfin bir zincirleme reaksiyon süreci gerçekleştirilebildiği takdirde müthiş bir bomba üretimine yol açacağını Einstein'a bildirdiler. Einstein her ne kadar bu konuda şüpheci davrandıysa da gene de bu durumu ve bu bombanın Naziler'in eline geçmesinin sakıncalarını bildirmek üzere başkan Franklin Delano Roosvelt'e bir uyarı mektubu yazmak konusunda iknâ oldu.22 Bu mektup üzerine bir süre sonra harekete geçen amerikan hükûmeti kendisini Los Alamos'da bu iş için kurulan lâboratuvarda asla görevlendirmedi ve Einstein, üretimine bizzât kendisinin sebeb olduğu, atom bombasının varlığından da ancak bu bomba ilk defa 6 Ağustos 1945 târihinde Hiroşima'ya atıldığı zaman haberi oldu.
Amerikan hükûmetinin Einstein'a îtimad etmemesinin sebebi ise, FBI'ın A.B.D.ne ayak basmasından i'tibâren onu yakın izlemeye almış ve hakkında, vefâtında hacmı 1427 sayfaya ulaşmış olacak olan bir dosya tutmuş olmasıydı. Bunda 1937 yılındanberi Einstein'ın FBI tarafından mimlenmiş birçok komünist eğilimli ilim adamı ve en az 34 komünizm eğilimli dernek ile yakın ilişkide olması rol oynamıştı. Einstein, ayrıca, her fırsatta ve her vesiyleyle vahşî kapitalizme ve kapitalizmin bir yandan politik diğer yandan da parasal gücü mahdut bir azınlığın elinde tutmasına karşı çıkıyor, sosyalizmi savunuyor ve kapitalist hükûmetlerin bir devrimle iktidardan uzaklaştırılmalarını tavsiye ediyordu. Bu sebeplerden ötürü FBI'ın gözünde Einstein "kendisine zorâki müsâmaha edilen komünist ve anarşist'in" tekiydi. Amerikan hükûmeti Robert Oppenheimer'i (1904-1967) termonükleer bombanın üretimini bililtizam aksatıyor ve zâten eşi de Amerikan Komünist Partisi üyesi diye Los Alamos'daki işinden azledince Einstein bu sefer Oppenheimer'e de arka çıkacaktı.
Buna rağmen A.B.D. hükûmeti 1940 yılında Einstein'ın, Helen Dukas'ın ve Margot'un resmen A.B.D. vatandaşı olmalarına izin verdi. Fakat Einstein 1921 yılında A.B.D. hakkındakı duygusunu: "Princeton'ı da tıpkı henüz daha yakılmamış bir pipo kadar saf ve zarif buldum. Amerikan gençliğinden çok şeyler beklenebilir" diye ifâde etmiş olmasına rağmen buranın vatandaşlığına geçtikten sonra asla mutlu olamamış ve bundan duyduğu hayal kırıklığını ise Aralık 1947'de şu sözlerle dile getirmiştir: "Ben Amerika'ya bu ülkede var olduğunu duymuş olduğum büyük büyük özgürlük için geldimdi. Amerika'yı bir özgürlük ülkesi olarak seçmekle hatâ ettim; bu öyle bir hatâ ki bunu hayatımın geri kalanında telâfi etmem imkânsızdır".
Einstein'ın Son Yılları
Bir kuşak öncesinin nezdindeki şöhretiyle karşılaştırıldığında Einstein, ömrünün son yıllarında âdetâ unutulmuş ve ihmâl edilmişti.r O da kendisinin sanki bu âleme bir yabancıymış gibi hissetmekte olduğundan yakınmaktaydı.
1948 sonunda Einstein'ın karnını kateden aortta büyük bir anevrizmanın teşekkül etmiş olduğu tesbit edildi. 1949 yılında İllinois'de Evanston tarafından yayınlanmış ve P.A. Schilpp'in de editörlüğünü yapmış olduğu Einstein: Philosopher-Scientist başlıklı hacımlı bir kitapta "Otobiyografik Notlar" başlığıyla yazdığı bir bölümden sonra başta Niels Bohr olmak üzere pekçok ilim adamının kendisi hakkındaki değerlendirmeleri ve kendisinin de bâzı tenkitlere cevabı bulunmaktadır.
1950 yılında Einstein vasiyetnâmesini tanzim etmiş ve vasiyetinin icrâsına Dr. Otto Nathan'ı memur ve mallarının idâresi için de onu ve sekreteri Helen Dukas'ı kayyum tâyin etmiştir. Bu vasiyetiyle mektuplarını ve manüskrilerini Kudüs İbrânî Üniversitesi'ne, kemanını da torununa bırakmıştır.
1951'de kızkardeşi Maja'nın ölümü Einstein'ı sarstı. 1952 yılında kendisine yapılan İsrâil Devlet Başkanlığı teklifini de reddetti. 1954'de Niels Bohr kendisini Princeton Üniversitesi'nde ziyâret etti. Bu onların son karşılaşması olacaktı. Aynı yıl Einstein'da onu fevkalâde hâlsiz bırakan bir hemolitik kansızlık zuhur etti. Aynı yıl içinde, bir ömür boyu dostu olan Besso'nun vefâtı da onu perişan etmişti.
13 Nisan1955 târihinde aortundaki anevrizma patladı ve Einstein 18 Nisan 1955'de sabaha karşı saat 01:15 de uykuda iken vefât etti. Nâşı aynı gün Trenton'da saat 16:00 da yakılarak külleri Otto Nathan23 ve Paul Oppenheim24tarafından açıklanmayan bir yere savruldu.
NükTe
Duyurular
BİZE ULAŞIN
İRİTBATA GEÇİN
İnternet sitemizdeki deneyimlerinizi arttırabilmek ve kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilmek için çerezler kullanıyoruz. Daha detaylı bilgi :
gizlilik bildirimi , çerez politikası
Kabul ediyorum Kabul etmiyorum
NES-Dünya Nisan 2024 |
RES-Türkiye Ocak 2024 |
GES-Türkiye Ocak 2023 |
JES-Türkiye Ocak 2023 |
İşletmede 438 Ad | İşletmede 11101 MWe | İşletmede 11829 MWe | İşletmede 1691 MWe |
İnşa halinde 61 ad. | İnşa halinde 803 MWe | ||
Planlanan 108 | Lisans alan 109 MWe | ||
Projelenen 336 | Türbin sayı 4050 Ad. | ||
LINK | Santral sayı 274 Ad. | ||
"Biz cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören hakiki âlimler çıkabilir."
G.M. KEMAL ATATÜRK
"...... altı devlet dünyanın dörtte üçü oluyor. Ve bunların içinde nükleeri olmayan tek enayi biziz. *Çünkü biz diyoruz ki çok zararlı nükleer.* Öyle diyor bizim aydınlarımız. Aman ne kadar zararlı bunların hepsi enayi ve bunların hepsi nükleer. ....."
(Attilâ İlhan, İntibah Başladı s:15)
"Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir. Türkiye'de aydın geçinenler "Doğuya" doğru seyreden bir geminin güvertesinde "batı" yönünde koşturarak "batılılaştıklarını" sanırlar. Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur..."
Sakallı Celal (Celal Yalnız) s:174)